11 Temmuz 2017 Salı

virgülün ucu



Turnayı gözünden vuranlar bizden değildir,
Turnanın kalbinden dem vuranlar bu tarafa!
                                                            Birhan Keskin
         



Aldıklarının hesabını yapmadan vermeye başladın mı?
Bir yabancıya gömleğindeki lekesinin ona yakıştığını söyledin mi?
Sadece kendi gördüğün rüyayı değil o yıkığın altında kalan çocuğun rüyasını da anlattın mı birilerine?
Kimin ayakkabısıyla gezdin zeytin bahçesinde , kimle üleştirdin mutlu sonlarını?
      Kapı açıldığından beri bunları sorup duruyordu kendine. tüm mahsuplaşmayı küllükteki izmaritlere bıraktı.kırılmış saçlarına taktığı tokalarının da bir kırılmışlığı vardı elbet, özür diledi.bacaklarını karnına doğru çekti. akılsızlıklar temaşasıydı gördükleri, gönülsüz aşların karın ağrıttığı başlardı. renksiz, zevksiz kanıyordu durmadan.

üstünden iki şehir,üç solmuş fotoğraf, beş eskiyen ayakkabı , yollar, ağaçlar , denizler geçti... sesini değil sözünü yükseltenlerin parkında bir virgülün ucuna takıldı, bir bayrağı taşıdı, bir omuzdan tutup kaldırdı sonra. umutla göz göze geldi. hesap soran marşların notası oldu, her düştüğünde oturup ağlamayı değil; daha büyük düşüşler için defansa adam topladı. milyar yıllık evrende denk geldiği çağın tüm griliklerini maviye boyamak için girdi hilesiz oynayanların içine.

kilometrelerce yürüyen ayaklara da eyvallah












kaç deniz yıldızını denize geri attım bilmiyorum. kaç kilo ederdi eski kuşakların yükü bilmiyorum. ellerimdeki kağıt kesiklerini özledim o kadar. iki nokta üst üste kapa parantez




4 Temmuz 2017 Salı

hipertansif





hepsini yaşayıp gördük. 
o sudan içtik, o uçağa bindik.
gidilmesi tanrılarca yasaklanmış bahçelere girdik.
burun deliklerimize papatyalar diktik.
ne söylenirse söylensindi arkamızdan , biz yine de yılmadık o yıldızın altında uyumaktan.
kentlerin isini kalbimizin pasıyla temizledik.

her neyse.

bu omuz ağrısı bana annemden kaldı.
bu umarsızlık babamdan.
bu çekip gitme sevdası da köpeğimden.

şimdi burada,dünyanın en küçük odasında yaşanan, dünyanın en büyük "peki şimdi ne olacak?" kaygısından bahsetmek istemiyorum.

beni yine ekmek almaya gönderin sokaktaki bakkala. yine o yokuşu çıkarken nefesim kesilsin. yine bindiğim asansörün aynasından saçlarımı düzelteyim.

bir şans daha verirseniz eğer , bu kez ayakkabılarımın bağını sıkıca bağlarım.
hata yapma özgürlüğü neden sadece Havva'ya verildi?

her neyse.

olmaz olsun.
böylece kalakalsın.














tansiyonum çıkıyor.

23 Nisan 2017 Pazar

münacaat





Bu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımı
ölmedim genç olarak, ölmedim beni leylak
büklümlerinin içten ve dışardan
sarmaladığı günlerde
bir zamandı
heves ettim gölgemi enginde yatan
o berrak sayfada gezindirsem diye
ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
Vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydi
genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
vay ki gençtim
ölümle paslanmış buldum sesimi.

Hata yapmak
fırsatını Adem’e veren sendin
bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
gençtim ben ve neden hata payı yok diyordum hayatımda
gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
tanıdım Ademoğlu kimin nesiymiş
ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.

Çeşme var, kurnası murdar
yazgım
kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.

Gençtim ya, ne farkeder deyip geçerdim
nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da
gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem
ne fark eder demişim
bilmeden farkı istemişim.
Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine
arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!
Yola madem
çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
hava bozar, yüzüm eğik giderdim yine
yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
yola devam ederdim.

Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
onunla ben
hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.

Oysa bu sürgün yeri,bu pıtraklı diyar
ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık
eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce
alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
ah, bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı
doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız
ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık
gönendi dünya bundan istifade
dünya bayındırladı:
Bir yakış, bir yanış tasarımı beride
öte yakada bir benî adem
her gün küsülü kaldık.

Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
artık bu yaşa erdirdin beni,anladım
gençken almadın canımı, bilmedim
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış
insanın insana raptolduğu cevher.

Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?

Özel'lerin İsmet

19 Mart 2017 Pazar



Dedi ki "Nazım şiirleri okuyan bir kızdın sen.
Saçların omzundan akardı.
Güzeldin.
Sesin kuş cıvıltısıydı
Ellerin pamuk tarlası.
Sen birine baktığında o vakitler
Başaklar altın rengini alırdı, güneşte bal rengi gözlerin başaklardan daha güzeldi.
Yürürdün, kokun dağılırdı ah..."







Hoşgeldin
Kesilmiş bir kol gibi omuz başımızdaydı boşluğun
Hoşgeldin
Ayrılık uzun sürdü
Özledik
Gözledik
Hosgeldin
Biz biraktiğin gibiyiz
Ustalaştık biraz daha
Taşı kırmakta , dostu düşmandan ayırmakta
Hoşgeldin
Yerin hazır
Hoşgeldin
Dinleyip diyecek çok.
Fakat uzun söze vaktimiz yok.
Yürüyelim

              Nazım Hikmet Ran

6 Mart 2017 Pazartesi

dostlar iyiki var

 Ne gerek vardı tüm bunlara Altan?
Ahh sen de olmasan...
Samimiyetsiz ilişkiler , resimsiz gösteriler, miş gibi davranmalar.
Yaşımız geçti artik.
Şimdi tadını çıkarma vakti huzurun.

Bak dostlarla bir günden kalan.

https://youtu.be/OQKF6Y9zbWI

28 Şubat 2017 Salı

Tiflis'teyim Albayım




Sabah oluyor. Gün ağarıyor. Bir kedinin boynumdaki sıcaklığıyla uyanıyorum.

Tarlalar başaklarla dolmuş. Sapsarı cennetin ellerimi kesmesini, akan kanımın toprakla buluşmasına fatiha okuyorum.
Türkan Sultan'ın o bilindik sorusunu cevapladım. Sevgi emekti. Mutluyum.
Uzun bir yola çıkıyorum. Sınırlar kimler için? Evrendeki bu küçük yıldızda bu korkunç yalnızlık neden? Benim de sorularım var. İlyas bunları cevaplar mı?
Hüzünlü prenseslerin intihar mektuplarini okumaya başladım. Sınırı geçtim. Meydanları gezdim. Tanımadığım bir adamın elinden tuttum. İçkime buz attım. Uyumakla ölmek arasındaki o muhteşem çizgiyi dans ederek geçtim. Binalar ıslanmış, uzun etekli kadınlar ayrılıkları süpürüyor. Beklenen gemilerin kaygısı yok bu kentte. Su yok. Balık yok.
Bir ben varım bir de sokaktaki mızıkacı. Bildiğim bir nağme kulağıma oturuyor. Kafkasların asil soguguyla nefes alıyorum. En sevdiğim şeyi yapıyorum, insan izlemek. Öylece oturup sağa sola giden gençleri çocukları kadınları adamları... Mutlaka birinde kendimi buluyorum. Sınırlar benim için yok.
Derken...
Bir adam geliyor, beyaz tenli uzun kumral saclari var. Bal rengi gözleri bir an ışıktan yeşil oluyor sanki.
- Bunu düşürmüşsünüz.
Ahh fotr sapkam.

Bir yolculuğa çıkıyoruz birlikte.

Bir adam geliyor.

17 Şubat 2017 Cuma

haydar ergülen

Aşk için önsöz

Beni üzme
kendini de benimle üzme

sözümüzü üşütme
fazla açılma benden
çok açılma bana da
kendine de fazla açılıp da
içine düşme

geçmişe gül gönder
unutma
anılarda su ister
anılara iyi bak
bana bak
beni tut
bana tutun
beni orda burda
beni şunda bunda
unutma
bak

Sis


İki şehri var gecenin,

biri gözümde tütüyor,

birinin dumanı üstünde yağmur gibi çöken siste,

bana bu uykusuz şehri niye bıraktın,

göze alamadığım bir şehrin yerine bütün şehirlerdesin,

gece değil istediğin hayli karanlık bakışlı bir şehrin gözleriyle çarpışmak hevesindesin!

Gözlerini anlıyorum henüz bağışlayabileceği gözleriyle çarpışmadı kimsenin;

gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır,

Ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir,

öyle acıyor ki gözlerim kim bağışlayacak,

sis değil,

uykusuzluk değil,

iki uzak şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim :

Biri hepimizle göz göze gibi hala uykusuz,

biri sis içinde kirpiklerine kadar açık,

bu sessizliği kim bıraktıysa,

göremiyorum konuşkan gözlerinde tek sözcük bile,

gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde

 Kimsenin kimseye gözü değmiyorsa, şiir niye ?

9 Şubat 2017 Perşembe

Zangoçlara Selam Söyle

Thissetmelerin
birbirleriyle
kafa bulduğu
bu yerde
sığındığın ve sığındığına
pişman olduğun her insan
içinde patlayan
geniş zamanlı
bir bomba

tüm bunları bilirken
tüm bunlara inat
olanları olacak olanlardan
ayıramayacak kadar saf
bir sen varsın
bir de arsenik!

atların çığlıklarının
ve sodayla karışık rakının
geçti an itibariyle
hükmü
olacak artık olacak olan
kim geçebilir önüne

beni bırak
söylediklerimi de
hemen şimdi bir mum yak içinde
ikimizin yerine
ve bir dilek tut
mümkün olan en dar zamanlı bir dilek
ben uzaktan elham okurum
sen zangoçlarına çan çaldır
ayrılığın şerefine!

            Ali LİDAR

2 Şubat 2017 Perşembe

ekledi





"Anlatsam sana, yazsam, bilsen.

Ne güzeldir yaşamak denen sancının heyecanı;

Okusak sahilde kırlarda göğe bakma durağını,

Sevinsek ikimiz ayni gökyüzünün altında.

Yürüsek bilmediğimiz şehirlerin bilmediğimiz ama herkesçe malum caddelerinde,

Sağa sola bakmadan sadece yaşasak hayati.

sadece yaşasak...

"başkaları ne der" denen kahrolası putu yıksak yumruklarımızla,

Mektup yazsak karşılığını beklemeden- beklesek de gelmeyeceğini bile bile -

Yaşasak şu kısacık ömrü , sadece yaşasak.

Geceler de gündüzler de ayni düşüncelerle geçse

Sabah aklımda olmayanın gece de yeri olmasa hayatımızda."





Sonra ekledi iki nokta üst üste ve kapa parantezi mesajına.

*alıntıdır.




16 Ocak 2017 Pazartesi

Nergis kokusu

...
Ve işte geliyorsun.
Yürüyüşünden tanıdım seni
Bana ancak böyle gelebilirdin.

Hiç tanımadığım yolun yolcusu, geliyorsun.
Otur soluklan.
Su getireyim sana, kahve yapayım.

Yükünü ver bana.
Sıcacık ellerin.
Nergis kokuyorsun. Nereden geçti yolun.

Boşver onu bunu.
Buralar yaz oldu.


Sevgiyle 🎈